Kahramanmaraşlı öğrenciler, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına tepki gösterdi
Kahramanmaraşlı öğrenciler, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına tepki gösterdi
İçeriği Görüntüle
Program kapsamında "Küresel Edebiyat Sistemine İtiraz Etmek" başlıklı söyleşide, yazar Kaan Murat Yanık, Ali Emre, Kolombiyalı şair Lauren Mendinueta ve Mustafa Akar konuşma yaptı.
Necip Fazıl Kısakürek Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen söyleşide yazar Ali Emre, edebiyat alanında hem Türkiye'de hem Müslümanların yaşadığı coğrafyalarda hem de diğer ülkelerde küresel bir perdelemenin söz konusu olduğunu söyledi.
Emre, küresel perdelemeye edebiyatla direnmenin mümkün olabileceğini belirterek, "Tematik düzlemde işlenecek konularda bir seçicilik var. İçerde bariyerler, barikatlar kurulmuş. Şiir, hikaye, roman yazarken, deneme, inceleme konusunda yoğunlaşırken işleyeceğiniz temalar üzerinde egemen, baskın bir anlayış ve çeşitli dayatmalar var." dedi.
Gençlerin yazarlığa varoluşçu problemlerle başladığından bahseden Emre, şöyle devam etti:
"Bizde sanki zihnimizin kenarında bir bölme vardır. Edebiyat illa ki öznel, sübjektif konulardan, bunalımlardan, intihardan söz etmelidir diye... Böyle yaptığı zaman yazar, edebi anlamda değer kazanacağını, tanınacağını, isminin parlayacağını ve öne çıkacağını varsayar. 1940- 1950'lerdeki edebiyata çalışarak, dil konusunda, evrensel bakış konusunda zenginlikler getiren ama aynı zamanda prangalar da vuran o varoluşçu baskının, öznelliğin ve sübjektif yaklaşımın halen devam ettiğini görüyoruz."
Emre, İsrail'in Gazze'de ayrım gözetmeksizin ve acımasızca sürdürdüğü saldırıların da bir şekilde insanlığın gündeminde olduğuna işaret ederek, "Şimdilerde bu konu üzerinde çalışıyorum. Son bir buçuk yıl içerisinde Kudüs'le, Gazze'yle ve Filistin direnişiyle ilgili yüze yakın kitap yazılmış ya da çevrilmiş. Bunun yıllarca biz eksikliğini yaşadık. Bir anne, kızı ona 'Gazze'yle, Kudüs'le, Batı Şeria'yla ve Filistin direnişiyle ilgili şiirler okumak istiyorum' deyince, üç, beş tane değil, bu konuda on binlerce eser örnek gösterebilmeli." diye konuştu.
- "Hz. İbrahim'in hikayesini modern edebiyatta neden yazamıyoruz?"
Şair Mustafa Akar, modern edebiyatta bu toprakların hikayesinin üretilemediği yorumunda bulunarak, şunları kaydetti:
"Alman edebiyatının en önemli yazarlarından Thomas Mann, Hz. Yakup ve Hz. Yusuf'un hikayesini İncil'e, Tevrat'a, Yeni Ahit ve Eski Ahit'e göre üç cilt yazdı. Biz Hz. İbrahim'in hikayesini modern edebiyatta neden yazamıyoruz? Putların içinde doğmuş, orada erginleşmiş, orada 'seyri sülukunu tamamlamış' Hz. İbrahim'in hikayesini, modern dille hem edebiyatta hem sinemada hem de dizi dünyasında neden üretemiyoruz. Kur'an-ı Kerim'in en uzun anlatılarından, kıssalarından olan Hz. Yusuf hikayesi ki bence hepimizin hayatında her anlamıyla çok ciddi yönleri olan bir kıssa. Neden modern edebiyat içerisinde bunları yeniden üretemiyoruz? Bunları teker teker konuşmak lazım."
- "Mukavemet gösterebileceğimiz şey daha iyi yazmaktır, daha iyi üretmektir"
Yazar Kaan Murat Yanık da sıradan bir köy papazına selam verilmediğinde başın belaya girebileceği dönemlerde Avrupa edebiyatının merkezinde kilisenin çok büyük bir tesiri olduğundan bahsetti.
O dönem kilisenin istemediği hiçbir şeyin yayınlanmadığını aktaran Yanık, "Bizde yani Doğu toplumlarında, bunun içine belki Japonya ve Çin'i de dahil edebiliriz, o dönem şartları göz önüne alındığında, daha faydacılığa dayalı, insanları erdemli olmaya teşvik eden, hikmetli bir tarafı olan, en azından yazarlara bu yönde telkin eden bir yapı vardı. Yine de Avrupa'daki o kilisenin baskın kültürü kadar edebiyata müdahaleci olmuyordu." dedi.
Yanık, bugünkü ortamı kilise kontrolündeki Avrupa edebiyatı dönemine benzettiğini dile getirerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"O zaman kilisenin ve papazların kontrol ettiği kültür sanat, edebiyat hayatı, bugün popüler kültürün başında olan sayıları ne kadardır, nasıldır bunu tam olarak bilemeyiz ama onların kontrolünde yapılıyor. Nitekim burada da çok açık faşizm örnekleri görüyoruz. Sadece edebiyatta değil, edebiyatın bir yansıması olarak dijital platformlarda yayınlanan dizilerde de bunu bariz bir şekilde görebiliyoruz. Toplum genel olarak bir şeye zorlanıyor ve dünyada şu anda olmayan tipte insanlar üretiliyor. Bu distopik, kablolu robotlar vesaireden ziyade tam olarak yarı köpek, yarı erkek, yarı kadın, yarı ayakkabı gibi tuhaf bir şey. Geçmişte Yunanlılar bunu görse buradan da bir mitoloji üretebilecekleri kadar tuhaf haller. Bir ucube aslında ve bunu başarılı bir şekilde götürüyorlar. Edebimizin yetmeyeceği şeyler karşılığında bir fon sağlanıyor, dünyanın her tarafında bunu yaptılar. Bunlara mukavemet gösterebileceğimiz şey daha iyi yazmaktır, daha iyi üretmektir diye düşünüyorum. Hangi harfle adlandırırsak adlandıralım, Türkiye'de bir kuşak meselesi var ve bu kuşak ancak ve ancak muadillerinden daha güzel bir şey ürettiğiniz zaman size kulak verir."
- "Tamamlanmış bir tablo oluşturabilmek için anlatmaya devam etmemiz lazım"
Şair Lauren Mendinueta ise Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı romancı, hikayeci ve oyun yazarı Gabriel Garcia Marquez'in kendine ait, yerel bir hikaye anlatıyor olsa da oluşturduğu sembolik dünyanın birçok ülkede okur tarafından anlaşıldığını ve ilgi gördüğünü, bu anlamda da çevirinin önemli bir unsur olduğunu söyledi.
Küreselleşmiş edebiyat anlayışının Avrupa merkezci bir bakış açısı olduğunu ve bu sistemde sadece birkaç isim ve ülkenin yer alabildiğine işaret eden Mendinueta, şunları anlattı:
"Kolombiya'da doğdum, büyüdüm ama yaklaşık 18 yıldır Portekiz'de yaşıyorum. Aynı zamanda iki ülke arasında uluslararası geçiş yaptığım bir kültüre sahibim. Kendi çalışmalarımda da bunu görebiliyorum. Kolombiya'nın 40 bin nüfuslu çok küçük bir şehrinden geliyorum. Buraya köy de diyebiliriz ve çok fazla şiddete maruz kalınan bir yer. Marquez'in doğup büyüdüğü Aracata'ya oldukça yakın. Marquez'in Macondo dediği o büyülü anlatısındaki yer de burası, yani Aracata. Buradan gelen kadın yazarların ilk neslinin zamanla evrenselleşmiş bir yolculuğa çıktığını görebiliyorum. Evrenselleşmiş edebiyat vizyonu aslında Avrupa merkezci bir bakış açısı. Çünkü sadece Almanca, Fransızca ve İngilizceyi kapsıyor. Kendi yazarlarımızı, kendi hikayelerimizi model olarak görmeyi bazen unutuyoruz. Kendi ülkemizdeki hikayeleri yazmak, dünyayı anlamak, daha iyi tamamlanmış bir tablo oluşturabilmek için anlatmaya devam etmemiz lazım."

Kaynak: AA