Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs’ta konuşlu BMBG’nin görev mühletini 6 ay uzatan 2561 (2021) sayılı BM Güvenlik Kurulu (BMGK) kararıyla ait açıklama geldi.
“BM BARIŞI MÜDAFAA OPERASYONLARINA AİT UNSURLARINI GÖZ GERİSİ ETMEKTEDİR”
Açıklamada, “Geçmişte de vurguladığımız üzere, BMBG’nin Ada’daki varlığına dair Kıbrıs Türk tarafının isteğinin tekrar alınmamış olması kıymetli bir eksikliktir ve BM’nin barışı müdafaa operasyonlarına ait temel unsurlarını dahi göz arkası etmektedir.
BM’nin, BMBG’nin görev müddetini devletimizin isteğini aldıktan sonra uzatmasını bekliyoruz. Bunun yanı sıra makamlarımızın âlâ niyeti ve yapan tavrı sayesinde BMBG’nin KKTC topraklarındaki faaliyetlerini sürdürebildiğini hatırlatmakta yarar görüyoruz.” sözü kullanıldı.
“BARIŞ GÜCÜ’NÜN FAALİYETLERİNİ HAKİKAT YERDE YÜRÜTMESİ İÇİN YASAL DÜZENLEME OLMALI”
BMBG’nin KKTC topraklarındaki faaliyetlerinin yanlışsız bir tabanda yürütülebilmesini teminen, KKTC makamları ile BM ortasında yasal bir düzenleme yapılması tarafındaki haklı talepte ısrarcı olmaya devam edileceğinin altı çizilen açıklamada, bu talebin karşılanmaması durumunda, BMBG’nin KKTC’deki faaliyetlerine ait düzgün niyete dayalı tutumun gözden geçirilebileceği belirtildi.
Açıklamada, “BM Genel Sekreteri 8 Ocak 2021 tarihli Uygun Niyet Misyonu raporunda, iki taraf ortasında ortak vizyon olup olmadığının tespit edilmesini amaçlayan 5+BM formatında gayriresmi bir toplantı öngördüğünü tabir etmekte ve rastgele bir tahlil teklifine atıf yapmamaktadır.
Kıbrıs Türk tarafı, bu formatta ve bu maksatla gerçekleştirilecek bir toplantının uygun bir vakitte yapılmasını desteklemektedir.
Kıbrıs Türk tarafı, hâkim eşitliğe dayalı iki devlet temelinde bir muahede modelini müzakere etmeye hazırdır ve lakin hükümran eşitlik temelinde yapılacak müzakerelerin bir sonuç getireceğine inanmaktadır.” sözüne yer verildi.
BMGK’nin söz konusu kararında BM Genel Sekreteri’nin görüşlerini göz gerisi ederek başarısızlığı defaten ispatlanmış kelamda tahlil teklifine (federasyon) atıfta bulunulmasının kabul edilemez olduğu vurgulanan açıklamada, 50 yılı aşkın bir mühlet boyunca müzakere süreçlerinde iki taraf ortasında görüşülmüş ve bugüne kadar hiçbir sonuç elde edilememiş bir modelde ısrar etmenin, Ada’daki statükonun devamına hizmet etmek manasına geldiği belirtildi.
Açıklamada, Rumların “Kıbrıs Cumhuriyeti” kisvesi altında hareket etmesine, Kıbrıs Türk halkının da haksız izolasyonlar altında yaşamasına neden olan geçmiş müzakere süreçlerinin artık sona erdiği ve Kıbrıs Türk halkının artık boşa harcayacak on yıllarının olmadığını bilinmesi gerektiği kaydedildi.
“BMGK’NIN DİYALOG DAVETİ YAPMASI ŞARTTI”
BMGK’nin Ada ve bölgede giderek artan gerginliğin nedenini Kıbrıs konusunda bir muahedeye varılamamış olmasına dayandırmasının da kabul edilemez olduğuna vurgu yapılan açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Doğu Akdeniz’deki gerginliğin nedeninin, Rum tarafının hidrokarbon kaynaklarına ait paylaşım ve iş birliğinden uzak, kışkırtıcı faaliyetleri olduğu açıktır. Doğu Akdeniz bölgesindeki olumsuz tırmanışın ortadan kaldırılması, Kıbrıs Rum tarafının bölgedeki doğal gaz kaynaklarının eşit sahibi olan Kıbrıs Türk tarafı ile iş birliği yapmasından geçmektedir.
Tansiyonun sonlandırılması gerektiğini sahiden düşünmesi halinde, BMGK’nin Ada’daki iki tarafa, karşılıklı bağımlılık yaratacak ve var olan derin itimat krizini ortadan kaldıracak iş birliği, diplomasi ve diyalog daveti yapması kaidedir.”
Açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının KKTC topraklarının bir modülü olan kapalı Maraş’a ait kararları milletlerarası hukuka hürmet çerçevesinde aldığı belirtilerek “Ada’daki statükonun sembolü haline gelen Maraş konusunda yapmakta olduğumuz açılımın olumlu bir gelişme olarak görülmesi gerektiğini düşünmekteyiz.” tabirlerine yer verildi.
Kıbrıs Türk tarafının, güç, askeri ve diğer alanlarda, Ada’nın eşit ortakları olarak KKTC ve Kıbrıs Rum idaresi makamları ortasında direkt temas ve aktif iş birliği düzeneği tesis edilmesinin mümkün olduğunu düşündüğü kaydedilen açıklamada, Kıbrıs Türk tarafının bu kanısının BM Genel Sekreteri’nin raporlarındaki davetlerle da uyumlu olduğu ve bu iş birliğinin önündeki yegane engelin Rum tarafının, Kıbrıs Türk tarafını eşit ortak olarak görmekten uzak davranışı ve başta BM’nin bunu teşvik edici siyaseti olduğu vurgulandı.
